Sait Gürsoy ile Başarıya Doğru programı

Sait Gürsoy ile Başarıya Doğru programına konuk olan Fenerbahçe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu, dijital dünya ile ilgili merak edilen soruları cevapladı.Yayın Tarihi: 18.07.2019 Yayın Saati: 17:30

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

İSTANBUL Fenerbahçe Üniversitesi dünyada ilk 500’ü hedefliyor


Fenerbahçe Üniversitesi, ‘dijital neslin yenilikçi üniversitesi’ misyonuyla 2019-2020 Akademik Yılı’nda 5 fakülte ve 12 bölümüyle ilk öğrencilerine kapılarını açacak. Fenerbahçe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu, Fenerbahçe camiası ile Medicana Grup iş birliğiyle eğitime başlayacak olan üniversitenin Türkiye’de ilk 5, dünyada ise ilk 500’ü hedeflediğini belirtti. Rektör Büyükuslu, ‘Bu yıl 660 öğrenci kontenjanımız var ve bunun yaklaşık yüzde 70’ini burslu öğrenciler oluşturacak’ dedi.
Fenerbahçe Kulübü ile Medicana Grup iş birliği kapsamında, Fenerbahçe Üniversitesi açılıyor. Fenerbahçe Üniversitesi, 2019-2020 eğitim ve öğretim döneminde yani bu yıl öğrenci kabulüne başlayacak. Fenerbahçe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu, üniversitenin hedefleri ve öğrencilere sunacakları olanaklar hakkında önemli bilgiler verdi.
‘DİPLOMAMIZ DÜNYANIN HER YERİNDE İŞE GİRSİN İSTEDİK’
Fenerbahçe Üniversitesi’nin 112 yıllık bir Fenerbahçe mirasının yeni bir projesi olduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu, ‘Bu üniversite, Fenerbahçe kültürünün devamı niteliğinde. Medicana Sağlık Grubu ile iş birliği yapınca inanılmaz güçlendi. Arkada yer alan iki önemli güç, Fenerbahçe Üniversitesi’ni diğerlerinden ayrıştırıyor. Fenerbahçe Üniversitesi güçlü eğitim kadrosuyla bir hazırlıktan geçerek bu yıl ilk defa eğitim-öğretime başlayacak. Biz 2016’dan bu yana bu yıla hazırlanıyoruz. Üniversite işi ciddi bir iş olduğundan, düşük profilli bir üniversite kurmak istemedik. Dünya standartlarında, yüksek kalitede, diploması dünyanın her yerinde işe girebilen bir üniversite olmak istedik’ diye konuştu.
‘SADECE TEORİ DEĞİL UYGULAMA DA OLACAK’
İlk hedeflerinin Türkiye’nin ilk 5 üniversitesi arasında yer almak olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu, ‘Hedefimiz, eğitim öğretime başlamakla birlikte Türkiye’nin ilk 5 üniversitesi arasına girmek. Dünyada ise hedefimiz ilk 500 üniversite arasında yer almak. Biz asla diploma üreten bir üniversite olmak istemiyoruz. Ar-Ge ve inovasyon yapan, yenilikçi ürünlerin önünü açan bir üniversite olacağız. Fenerbahçe üniversitesi dijital dönüşümün ihtiyaç duyduğu formatta geleceğin küresel lider ve yöneticilerini yetiştirecek. İletişim alanında Fenerbahçe TV’si, radyosu ve Türkiye’nin en güçlü sosyal medya ağıyla İletişim Fakültesi’ne destek olacak. Spor Bilimleri Fakültesi’ni, 9 olimpik branşı olan Fenerbahçe Spor Kulübü spor altyapısı, Sağlık Bilimleri Fakültesi’ni ise Türkiye’nin en güçlü sağlık gruplarından biri olan Medicana Grup destekleyecek. Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi ile İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni Türkiye’nin en önemli Fenerbahçeli iş insanlarının networkü destekleyecek. Teorik bilgi veren bir üniversite değil, uygulanabilir bilginin üretildiği bir üniversite olacağız. Öğrencilerimiz buraya sadece bilgiye erişmek için değil, onu nasıl kullanacaklarını öğrenmek, analitik çözüm üretmek için gelecekler’ ifadelerini kullandı.
‘BÜTÜN RENKDAŞLARI DAVET EDİYORUZ’
Proje odaklı bir eğitim sistemi benimseyeceklerini anlatan Prof. Dr. Büyükuslu, ‘Ezberci sisteme sıkışmış öğrencilerin beynini açmayı hedefliyoruz’ dedi. Prof. Dr. Büyükuslu, burs olanakları hakkında ise şunları paylaştı: 
‘2019-2010 Akademik Yılı’na yüksek bursluluk oranlarıyla başlıyoruz. 660 kontenjanımız var ve bunun yaklaşık yüzde 70’i burslu öğrencilerden oluşacak. Mütevelli Heyet Başkanımız ve üyeler büyük bir özveride bulundular. Çünkü yüksek bursluluk oranlarıyla başlamak Türkiye’nin en iyi beyinlerini aramak anlamına geliyor. Biz yetenekli beyinleri arıyoruz. İyi üniversite olmanın koşullarından biri de iyi öğrencileri bulundurmak. Biz o iyi öğrencilerin peşindeyiz. Sadece Fenerbahçelileri değil, bütün renkdaşlarımızı davet ediyorum. Fenerbahçeli olmak zorunda değiller. Bizim Fenerbahçeli olmayan öğretim üyelerimiz de mevcut. İkili anlaşmalarla ortak programlar çift diplomalar ve değişim programlarıyla öğrencilerimizi mutlaka uluslararası üniversitelerle yapılan iş birliği ile o kültürel entegrasyonu ve etkileşimi sağlayacağız. Çünkü, küresel dünyayı çözümleyebilmek onların en önemli özelliklerinden biri olacak.’
‘TERCİH YAPARKEN KARİYER PLANLARINIZI DÜŞÜNÜN’
Tercih dönemi adına öğrencilere tavsiyelerde bulunan Fenerbahçe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu, ‘Türkiye’de birçok üniversite var. Öğrencilerin birçok üniversite eğitim görmesi mümkün. Ancak geleceklerini ve mezuniyet sonrası kariyer planlamalarını düşünsünler. Diploma artık her yerden alınabiliyor. Artık üniversiteye girmek ve üniversite mezunu olmak çok kolay. Ancak artık iş dünyası iyi diplomaya bakıyor. En iyi üniversiteden mezun musunuz, diploma notunuz iyi mi ve üniversiteniz küresel bir marka mı’ Yani üniversiteniz sizi işe sokabiliyor mu? Bunlar çok önemli. Dünya standartlarında bir üniversite doğuyor. İstanbul Ataşehir’den Türk ve hatta dünya yükseköğretimine büyük katkı sunacak, dijital dönüşümü, ‘Endüstri 4.0’ ve ‘Toplum 5.0’ı yönetecek; geleceğin profesyonellerinin, yöneticilerinin ve girişimcilerinin çıkacağı bir üniversite doğuyor’ dedi.
TANITIM VE TERCİH GÜNLERİ ATAŞEHİR KAMPÜSÜ’NDE BAŞLIYOR
Fenerbahçe Üniversitesi Ataşehir Kampüsü’nde, 19 ? 29 Temmuz 2019 tarihleri arasında gerçekleştirilecek Tanıtım ve Tercih Günlerinde, üniversitenin fakülte ve bölümleri hakkında detaylı bilgiler üniversitenin akademisyenleri tarafından öğrenci ve veliler ile paylaşılacak.
Adaylara tercih danışmanlığı hizmetinin de sunulacağı Tanıtım ve Tercih Günleri etkinliği hafta içi ve hafta sonu her gün 9.30 ? 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Fenerbahçe Üniversitesi ve Tanıtım ve Tercih Günleri ile ilgili ayrıntılı bilgiye fbu.edu.tr adresindeki web sitesinden ulaşılabilir.
https://www.haberler.com/istanbul-fenerbahce-universitesi-dunyada-ilk-500-u-12252085-haberi/

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

120 Saniye’de Burcu Uğur’un konuğu Fenerbahçe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu oldu.

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

FBÜ 2019-2020 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI TANIŞMA TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

2019-2020 Eğitim ve Öğretim döneminde kapılarını öğrencilerine açacak olan Fenerbahçe Üniversitesi (FBÜ) Mütevelli Heyeti Başkanı, üyeleri ve akademisyenleri, tanışma toplantısında bir araya geldi.

Fenerbahçe Üniversitesi Ataşehir Kampüsünde gerçekleştirilen toplantıya; Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Hüseyin Bozkurt, Fenerbahçe Spor Kulübü Yüksek Divan Kurulu Başkanı ve FBÜ Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Vefa Küçük, Yöneticimiz Turhan Şahin’in de aralarında bulunduğu FBÜ Mütevelli Heyeti Üyeleri Okan Dilik, Adnan Seçkin, Selçuk Kumaşbay ve Dr. Yalçın Gürsoy Yıldırım ile FBÜ Rektörü Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu ve Fenerbahçe Üniversitesi akademisyenleri katıldı.

Fenerbahçe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Hüseyin Bozkurt ile Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Vefa Küçük ve Mütevelli Heyeti Üyesi Turhan Şahin, Fenerbahçe Televizyonu’na açıklamalar yaptı.

FBÜ Mütevelli Heyeti BaşkanıHüseyin Bozkurt: Fenerbahçe Üniversitesi’nin çok iddialı, herkesin gururla çocuğunu gönderebileceği, öğrencilerin gururla eğitim alacağı bir üniversite olacağını hep beraber göreceğiz

Çok mutlu olduğunu ve Fenerbahçe’nin eğitimde de tarih yazacağını belirten Fenerbahçe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Hüseyin Bozkurt, “Fenerbahçe hepimizi sevdası, hepimizin hayali. Fenerbahçe bugün çok önemli bir iş yapıyor, eğitime hizmete başlıyor. Fenerbahçe Üniversitesi’yle beraber Türkiye’ye çok iddialı bir üniversite geliyor. Bu üniversiteyi başından beri kuran, buraya kadar getiren, emek veren eski başkanımıza, yeni başkanımıza, emeği geçen tüm yöneticilerimize sonsuz teşekkür ediyorum. Çok ulvi bir iş. Medicana Sağlık Grubu 30 yıldır sağlık sektöründe hizmet veriyor. Bence sağlık dünyadaki en büyük işlerden biri. Eğitim de öyle. Eğitimde de genç nesillere hizmet vermek, ülkemize yeni beyinleri kazandırmak, Türkiye’ye hizmet verecek insanlar kazandırmak en büyük hayalimdi. Bu hayali Fenerbahçe Üniversitesi’yle gerçekleştiriyoruz. Mutluluğumu tarif edemem. Bugün hocalarımızla tanışarak yeni bir sürece başlıyoruz. Bundan sonra tarih yazacağız. Fenerbahçe bugüne kadar bir sürü tarih yazdı, bundan sonra Fenerbahçe Üniversitesi’nin emin olun çok iddialı, herkesin gururla çocuğunu gönderebileceği, öğrencilerin gururla eğitim alacağı, mutlu olacağı bir üniversite olacağını hep beraber göreceğiz. İnşallah Allah mahcup etmez. İyi öğrenciler yetişip memlekete hayırlı insanlar olur. Hepimize hayırlı olsun.” dedi.

FBÜ Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Vefa Küçük: Mutluluktan uçuyorum

Mutluluğunu paylaşan Fenerbahçe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Vefa Küçük, “Yöneticilerimiz bugünkü başkanımızın da içinde bulunduğu 40 Fenerbahçeli, Fenerbahçe Eğitim Kültür Sağlık Vakfı’nı kurmuşlardı. Kuruluş amacı Fenerbahçe Üniversitesi’ni hayata geçirmekti. Bugün kuruluş amacı olan Fenerbahçe Üniversitesi’nin öğretim yılına başlamasının ilk hazırlıklarını konuşmak üzere mütevelli heyeti üyeleriyle birlikte buradayız. Önce akademisyen ve idari görevli arkadaşlarımızla zaten ben tanışıyordum. Tanışmayanlar için de bir tanışma vesilesi oldu. Mütevelli heyeti olarak da hep birbirimizi tanıyan kişileriz ama ilk defa resmi bir toplanı yaptık. Mutluluktan uçuyorum. Fenerbahçe Üniversitesi hem Fenerbahçe camiasına hem Medicana Sağlık Grubu’na hem de ülke eğitimine ve YÖK’e hayırlı olsun. Üniversitemizde görev alacak tüm hocalarımıza başarılar, kaydolacak öğrencilerimize de şimdiden zihin açıklığı diliyorum.” şeklinde konuştu.

FBÜ Mütevelli Heyeti Üyesi Turhan Şahin: Eğitime katkımızı bu üniversite projesiyle taçlandıracağız

Fenerbahçe’nin tarihi misyonlarından birisi olan eğitimle sporu entegre etme olayının yüksek seviyede gerçekleştirileceğini belirten Mütevelli Heyeti Üyesi Turhan Şahin, “Bizim Fenerbahçe Kolejimiz de var. Eğitime katkımızı bu üniversite projesiyle taçlandıracağız. Bugün bunun ilk adımı. Bu üniversite projesinde geçmişte büyük hizmetleri olan eski başkanımız Sayın Aziz Yıldırım olmak üzere o dönemlerde görev alan bütün arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Sayın Başkanımız Ali Koç bu konuda çok büyük emekler verdi, çok büyük hizmetler yaptı. Ona da teşekkür ediyorum. Gerçekten eğitim konusunda Türkiye farklı bir sistem görecek. Uluslararası bir iddiamız var. Şimdiden dünyanın önemli üniversiteleriyle ilişkiler içine girdik. Önümüzdeki senelerde büyüyerek bu arzumuz daha da genişleyecek. Ülkemiz ve camiamız için hayırlı olsun. Çok mutluyuz.” ifadelerine değindi.

Ali Rıza Büyükuslu: Küresel iş gücü piyasalarının talep ettiği formatta insan gücü yetiştireceğiz

Kendileri için çok anlamlı bir gün olduğunu ifade eden Fenerbahçe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu, “Bizim için çok anlamlı bir gün. 2009 yılında çıktığımız serüvende 2016 yılında tüzel kişilik kazandık. 2019 yılında da eğitim öğretime başlayacağız. Bizim için çok özel bir gün. Fenerbahçe Üniversitesi global bir marka ve hep ilklere imza atmış bir kulüp. Fenerbahçe Üniversitesi, ilk vakıf üniversitesi olarak da bugün bir ilke imza atıyor. Dolayısıyla biz akademik kadro olarak hep bugünü bekledik. 18 programımız ve 5 fakültemizle birlikte eğitim öğretim dönemine hazırlandık. Bu süreçte bilimsel aktivitelerimiz, üretimlerimiz hep devam etti. Fenerbahçe’nin varlığı ve tanınırlığı için bütün hocalarım katkı yaptılar. Fenerbahçe Üniversitesi marka değeri çok yüksek akademik kadrosuyla eğitim öğretime başlayacak. Bu vesileyle öğrencilere seslenmek istiyorum. Sadece Fenerbahçe camiasına değil tüm Türkiye’yi kucaklayacak bir üniversite. Fenerbahçe bayrağının olduğu her yerde birinciliğe oynarız. Üniversiteler liginde de şampiyonlar liginde olacağız. Buna inanıyoruz. Küresel iş gücü piyasalarının talep ettiği formatta insan gücü yetiştireceğiz. Bu ülkeye hayırlı, bayrağını ve vatanını seven insanlar yetiştireceğiz. Her şeyden önce dünya standartlarında, hepimizin gurur duyacağı bir üniversite. Fenerbahçe Üniversitesi böyle kurgulandı. Çünkü hepimiz, bütün akademik kadro iyi üniversitesinin nasıl olacağını biliyoruz. İyi üniversitelerde bulunduk. Vizyonumuz Fenerbahçe Üniversitesi’ni dijital üniversite mottosuyla yan dijital neslin yenilikçi mottosuyla çıkarmak. Dolayısıyla biz hazırız. Öğrenciler de hazırsa hepsini kayıt döneminde Ataşehir binamıza bekliyoruz. Binamız tanıtım günleri için de hazır hale getirildi. Türkiye çapında da tanıtımlarımıza başlayacağız. Fenerbahçe Televizyonu’na da çok teşekkür ediyorum. Geniş bir aileyiz. Siz de bu ailenin bir parçasısınız. Eski başkanımız Aziz Yıldırım’a ki tüzel kişilik döneminde çok büyük emeği var,  Başkanımız Ali Koç’a da ‘Daha iyi üniversite, daha standartları yüksek üniversite’ sloganıyla geçen yıl erteledi. Teşekkür ediyoruz. Vefa Başkan’a çok teşekkür ediyoruz. Bu süreçte çok büyük katkıları oldu. Bu binamızın olmasında büyük katkıları oldu. Dr. Hüseyin Bozkurt’a, Medicana Grubu’na çok teşekkür ediyoruz.” dedi.

Ali Rıza Büyükuslu: Uygulanabilir eğitim, sorgulayan ve analitik düşünen bir eğitim modeli olacak

Medicana Grubu’na ve Hüseyin Bozkurt’a teşekkürlerini ileten FBÜ Rektörü Büyükuslu, “Biliyorsunuz ki Fenerbahçe Üniversitesi markası altında işbirliği, güç birliği yapıyoruz. Hüseyin Bozkurt’a ve Medicana ekibine sürdürülebilirliğimiz açısından şükran borçluyuz. Büyük bir aileyiz. Büyüyerek de devam edeceğiz. Büyük ailenin parçası olmak isteyenleri, Fenerbahçe camiasının networkünde yer almak isteyenleri, mezun olduktan sonra diploması dünyanın her yerinde işe girebilmek isteyenleri bekliyoruz. Biz plaza üniversitesiyiz, farkındasınız çok güzel bir üniversiteyiz. Ataşehir’in tam göbeğindeyiz. Kadıköy ve Ataşehir’in içindeyiz. İstanbul, dünyanın en önemli markalarından biri. Ama İstanbul içinde de Kadıköy ve Ataşehir yükselen markalar. Dolayısıyla bu sosyal yaşamın içinde kaliteli bir eğitim almak isteyen herkesi üniversitemize davet ediyoruz. Öğrencilere söz veriyoruz. Buraya geldiklerinde inanılmaz bir kadro ve vizyon, tüm imkanların merkezinde, öğrencilerin merkezde olduğu bir eğitim sistemi, akademik özgürlüğün olduğu, fikirlerinin ticarileşebileceği, hayallerini gerçeğe dönüştürebilecekleri, okurken çalışabilecekleri tüm imkanları ve Medicana Sağlık Grubu’nun tüm imkanları öğrenciler için seferber edilecek. Örneğin, spor bilimlerinde tüm Dereağzı, tüm altyapı olanaklarıyla böyle bir üniversite yok. İletişim Fakültesi kapsamında Fenerbahçe Televizyonu, radyo, sosyal medyası gibi uygulama alanları olan başka bir üniversite olduğunu düşünmüyorum.  Mühendislik Fakültesi’nde inanılmaz Fenerbahçe iş insanları networkleri var. Öğrenciler de bir şekilde o networklere erişim sağlayabilecekler. Böyle büyük bir iletişim ağının içinde öğrencilerimiz eğitim alacaklar. Uygulanabilir eğitim, sorgulayan ve analitik düşünen bir eğitim modeli olacak. Kuşkusuz ki Fenerbahçe kültürü ön planda. Burada biz hiçbir kültürün devamı değiliz. Fenerbahçe’nin 112 yıllık tarihsel mirasının devamıyız. Burada bir Fenerbahçe kültürü inşa edeceğiz. İstanbul’da yeni bir üniversite doğuyor. İstanbul’da bir dünya üniversitesi doğuyor. İlk 500’e girecek dünya üniversitesi doğuyor. Bunu herkese müjdelemek istiyorum.” diyerek sözlerini noktaladı.

Öte yandan toplantıda akademisyenlere hitaben bir konuşma yapan Rektör Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu şunları söyledi:

“Sayın Başkanlarım, Sayın Fenerbahçe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyelerim, Fenerbahçe Üniversitesi’nin çok kıymetli akademik ve idari personeli, bu anlamlı ve çok özel güne hoş geldiniz.

İçinizden hepinizin Allah’ım bugünleri de gördük çok şükür dediğinizi duyar gibiyim. Esas itibariyle 2009 yılında Sayın Turan Şahin ve benimle birlikte YÖK’e yaptığımız Fenerbahçe Üniversitesi kuruluş dosyası başvurusundan bugüne kadar tam 10 yıl geçti. Aziz Yıldırım başkanımın büyük özverisi, kararlı duruşu ve emekleriyle 2016 yılında tüzel kişilik kazanan üniversitemizin, eğitim-öğretim başlama sürecinde ise direksiyonu devralan Sayın Vefa Küçük’ ün gerek şu anda içinde bulunduğumuz müthiş Ataşehir lokasyonunun ve  konforlu binamızın temin edilmesinde gerekse YÖK nezdinde o yıl kurduğu yapıcı diyalog ve ilişkilerle üniversitemizin geçen yıl eğitim-öğretime hazır hale gelmesinde büyük emeği olmuştur.

Başkanımız sayın Ali Koç’un yönetime gelmesiyle birlikte daha iyi teknik alt yapı ve yüksek profilli daha kaliteli bir üniversite kurma düşüncesi ile 1 yıl ertelenen üniversitemiz Türkiye’nin en güçlü sağlık gruplarından olan Medicana ve Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hüseyin Bozkurt’un iyi bir Fenerbahçeli olarak üniversitemize sahip çıkıp devamının ve sürdürülebilirliğinin sağlamasına yönelik kulübümüzle yaptığı çok önemli işbirliği ve güç birliği, özverisi ve nihayet Fenerbahçe Üniversitesi’nde öğrenci olmayı bekleyen binlerce gence moral vermesi ve bizlere sağladığı motivasyon, takdirlerin ötesinde bir duygu ve minnettarlığı ifade etmektedir. Bugün özellikle devletimize, Sayın Cumhurbaşkanımıza, YÖK’e başta YÖK başkanımız saygı değer Yekta Saraç olmak üzere bize inanılmaz destek ve moral veren, yol gösteren ve tavsiyeleri ile önümüzü açan YÖK Başkan Vekili Safa Kapıcıoğlu, YÖK Yürütme Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Zeliha Koçak Tufan ve Prof. Dr. Mehmet Şişman’a derin saygılarımızı ve şükranlarımızı arz ediyoruz.

Huzurunuzda kuruluşundan bugüne emeği geçen tüm başkanlarımıza, Fenerbahçe Spor Kulübü yönetim kuruluna, Medicana Grubu’na, Fenerbahçe Üniversitesi Mütevelli Heyetine ve özellikle Fenerbahçe Spor Kulübü ve Fenerbahçe Eğitim Kültür Vakfı Başkanı Sayın Ali Koç’a ve Fenerbahçe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Hüseyin Bozkurt’a sabırla ve büyük özveriyle büyük liderlik göstererek her türlü zorluğu üniversitemiz adına göğüsleyerek oluşturdukları dünya standartlarında ve küresel üniversitelerin şampiyonlar liginde yarışacak bir üniversite yönetimi vizyonu ile bizleri bugüne taşıdıkları için sonsuz teşekkür ediyoruz, minnettarız.

Son olarak bizlerle birlikte bu uzun ince yolda vefakar ve fedakarca yürüyen eğitim öğretime başlamadığımız yılda dahi bilimsel üretimlerine ve akademik faaliyetlerini aksatmadan yayınları ve projeleriyle Fenerbahçe Üniversitesi’nin varlığına ve tanınırlığına katkı yapan tüm akademik ve idari personel mesai arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Fenerbahçe Üniversitesi dijital neslin yenilikçi üniversitesi, mottosu ile ekim ayından itibaren eğitim öğretime başlayacaktır ve öğrencilerimiz bu muhteşem kampüs ortamında aramıza katılacaktır. Öğrencilerimizi heyecanla burada bizim üniversitemizde görmek istiyoruz. Global iş gücü piyasalarının talep ettiği formatta geleceğin dijital yöneticilerini ve nitelikli insan kaynağını yetiştirecek olan üniversitemizin önce ülkemize sonra tüm insanlığa hayırlı olmasını diliyorum.”

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Sait Gürsoy Köşe Yazısı – Eğitimde dijital dönüşüm

Fenerbahçe Üniversitesi RektörüProf. Dr. Ali Rıza Büyükuslu, DijitalDönüşüm başlıklı son kitabında dijitalteknoloji tabanlı yeni yetenek ve beceri eğitimlerineolan ihtiyaçtan bahsediyor. Yenidijital küresel işgücü piyasalarının istediği formattanitelikli insan gücünün yetiştirilmesininancak eğitimde yapılabileceğini belirtiyor.
Bunu, büyük reform ve akıllı toplumuninşası ile mümkün olabileceğinin altınıçiziyor. Büyükuslu hocamıza göre, eğitimdeköklü reform veya rönesanseğitimde 4.0, dijital teknolojiüretebilecek meslekieğitime geçiş ve dijitalgençliğin yetiştirilmesi ilebaşlıyor.
21. yüzyıl dünyasında insanlığın doğru işler yapma konusundaki isteği ve becerisi bilim ve teknoloji çağını yaşadığımız bugünlerde daha da önemli hale gelmiş. Bilimin, araştırmanın ve bilgi üretiminin dijital teknolojiye, dijital teknoloji devriminin de üretim hayatımızı ve sosyal örgütlenmemizi derinden etkileyen yenilikçi ürünlere dönüştüğü bu sürecin tamamını dijital dönüşüm olarak tanımlamaktayız.
Konvansiyonel üretim modelleri ve tüketim alışkanlıklarını kökten değişime zorlayan dijital dönüşüm zamanının en önemli parametreleri inovasyon, girişimciliktir. Endüstri 4.0, toplum 5.0, sosyal inovasyon ve yeni üretim, kalkınma, büyüme ve sermaye birikim modelinin muhtevasını oluşturan yapay zeka-iot-büyük veri (big data)-öğrenen makine (learning machine)-derin öğrenme (deep learning)- temelinde şekillenen dijital dönüşüm devrimidir. Sanayi Devrimi için tornacı, elektrikçi, motorcu teknik eleman yetiştiren mesleki eğitim politikamızı bu sefer dijital çağa girdiğimiz yeni dünyada yeni bilişim sistemleri, yapay zekâ, robot geliştirebilen ve ICT tabanlı mesleklere yönlendirmeliyiz.
Global güç ağları
İlkel avcı toplumdan tarım toplumuna,tarım toplumundan endüstri toplumuna,endüstri toplumundan bilgi toplumuna venihayetinde insanlığın geldiği noktada akıllıtopluma geçişin stratejik tüm aşamalarınıyaşadığımız baş döndürücü dijital dönüşümedayalı olarak yeni ekonomik, sosyal, kültürelküresel değişim ve global güç ağları ve ilişkileriile örüldüğünü gösteriyor.
Yeni küresel dijital dönüşüm düzenindeki ekonomik gelişmeyi ve sosyal ilerlemeyi bu sefer bilim, teknoloji ve Ar-Ge yatırımları sürüklemektedir. Söz konusu transformasyonun en önemli aktörleri dijital devlet-dijitalkapital (sermaye) ve dijital emekolarak karşımıza çıkmaktadır. Bulutbilişim (iletişim), internet tabanlı gelişim,çevre teknolojileri, akıllı sistemler,alternatif enerji, elektrikli araçlar, sürücüsüz otomobiller, robotlar, medikal teknoloji yatırımları üretimin ve hizmet sektörünün hızla dijitalleşmesine neden oluyor.
Hiç kuşkusuz ki, dijital dönüşüm çağını yakalayabilen ülkeler geleceğin lider ülkeleri olacaktır. Bu ekonomik ve sosyolojiktoplumsal dönüşüm aynı zamandayüksek nitelikli insan kaynağını ve dijitalyetenek düzeyini öngörmektedir.
Devletin en üst düzeyde yeniden örgütlenmesinde stratejik rol oynayan dijital dönüşüm ofislerinden yükseköğretime, üniversitelerden liselere kadar en önemli konusu olan ‘Dijital Dönüşüm’ kitabımızın özellikle çalıştığı kurumlarda ve şirketlerinde dijital dönüşümü gerçekleştirmek isteyen yöneticilere ve profesyonellere çok önemli bir referans kitabı olacağı düşüncesindeyim.

Kaynak :
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/gursoy/2019/04/03/egitimde-dijital-donusum

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Dijital Dönüşüm (Yeni Kitabından)

dijital-dönüsüm0001783794001-121.yüzyıl dünyasında insanlığın doğru işler yapma konusundaki isteği ve becerisi bilim ve teknoloji çağını yaşadığımız bugünlerde daha da önemli hale gelmiştir. Bilimin, araştırmanın ve bilgi üretiminin dijital teknolojiye, dijital teknoloji devriminin de üretim hayatımızı ve sosyal örgütlenmemizi derinden etkileyen yenilikçi (inovatif) ürünlere dönüştüğü bu sürecin tamamını dijital dönüşüm olarak tanımlamaktayız.

Konvensiyonel üretim modelleri ve tüketim alışkanlıklarını kökten değişime zorlayan dijital dönüşüm zamanının en önemli parametreleri inovasyon, girişimcilik, endüstri 4.0, toplum 5.0, sosyal inovasyon  ve yeni üretim, kalkınma , büyüme ve sermaye birikim modelinin muhtevesanı oluşturan yapay zeka-ıot-büyük veri (bıg data)-öğrenen makine (learnıng machıne)-derin öğrenme (deep learnıng)-  temelinde şekillenen dijital dönüşüm devrimidir. İlkel avcı toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan endüstri toplumuna, endüstri toplumundan bilgi toplumuna  ve nihayetinde insanlığın geldiği noktada akıllı topluma geçişin stratejik tüm aşamalarının yaşadığımız baş döndürücü dijital dönüşüme dayalı olarak yeni ekonomik, sosyal, kültürel küresel değişim ve global güç ağları ve ilişkileri ile örüldüğünü göstermektedir. Yeni küresel dijital dönüşüm düzenindeki ekonomik gelişmeyi ve sosyal ilerlemeyi bu sefer bilim, teknoloji ve ar-ge yatırımları sürüklemektedir.  Söz konusu transformasyonun en önemli aktörleri dijital devlet-dijital kapital (sermaye) ve dijital emek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bulut bilişim (iletişim), internet tabanlı gelişim, çevre teknolojileri, akıllı sistemler, alternatif enerji, elektrikli araçlar, sürücüsüz otomobiller, robotlar, medikal teknoloji yatırımları üretimin ve hizmet sektörünün hızla dijitalleşmesine neden olmaktadır.

Hiç kuşkusuz ki, dijital dönüşüm çağını yakalayabilen ülkeler geleceğin lider ülkeleri olacaktır. Bu ekonomik ve sosyolojik toplumsal dönüşüm aynı zamanda yüksek nitelikli insan kaynağını ve dijital yetenek düzeyini öngörmektedir. Devletin en üst düzeyde yeniden örgütlenmesinde stratejik rol oynayan dijital dönüşüm ofislerinden yüksek öğretime, üniversitelerden liselere kadar en önemli konusu olan ‘dijital dönüşüm’ kitabımızın özellikle çalıştığı kurumlarda ve şirketlerinde dijital dönüşümü gerçekleştirmek isteyen yöneticilere ve profesyonellere çok önemli bir referans kitabı olacağı düşüncesindeyiz.

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Fenerbahçe Dergisi Nisan sayısı Röportajı

O bir vizyoner profesör… Hayat mottosu, “Deneyimlemek.” Muhteşem eğitimi ve kariyeri var. İngiltere’de Master ve Doktorasını yapmış, Yurt dışında öğretim üyesi olarak çalışmış, Birleşmiş Milletlerde Türkiye’yi temsil etmiş, Uluslararası örgütlerde ve işveren organizasyonlarında üst düzey görevlerde bulunmuş, Türkiye ve KKTC’nin seçkin üniversitelerinde Rektörlük yapmış, Türkiye’deki eğitim gazetecileri tarafından CEO Rektör olarak lanse edilmiş ünlü akademisyen Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu… Kendisini övücü sıfatlardan hoşlanmasa da, inceliği, esprisi, sadeliği, ileri görüşü ve birikimi onu farklı kılıyor… Hocayı yakından tanıyıpta hayran olmamaya olanak yok; o derece yani… Gerçekten önünde saygıyla eğilip, rol model alınacak efsane akademisyen… Öğrencileriyle eşit ilişki kurmanın benzersiz ikonu betimlemesiyle “Hocaların Hocası”… Tek cümleyle eğitimin ve şeffaflığın sembolü… Nobel Barış Ödülü Seçici Kurulu’nda 700 devlet adamı, bilim adamı ve sanatçı arasında ilk Türk jüri üyesi olarak yer alarak tarihe geçen profesör. Fenerbahçe Üniversitemizin kurucu Rektörü ve aynı zamanda müthiş bir Fenerbahçeli Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu hocamız ile harika bir renk daha katıldı “VIP KONUK” Klasiğimize…

Şahane hoca, Sayın Profesör Ali Rıza Büyükuslu beyefendi… Eğitime, İş dünyasına ve Sanata sağladığı katma değerleriyle sağlam kişiliğini, enerji dolu güçlü karizması ve ışıltılı karakterlerini hayata yansıtan, çok hoş ve naif bir insan… Ve iyi kalpli… Onunla zaman geçirmek insana gerçekten huzur veriyor… Hakikaten ufkumu açtı, aşağı yukarı üç saatlik konuşmadan inanılmaz çok şeyler öğrendim. Aslında ondan öğrenecek daha çok şeyler var; o derece yani… Aydın ahlakı ve entelektüel kimliğinin yanında, müthiş bir insani zarafeti ve inceliği var. Cesur ve ilkeli… Mütevazı… Eşitlikçi… Eleştirisini de beğenisini de esirgemiyor… Ama net yapıyor… Abartmıyor… Neyse onu söylüyor, koruyup kollamıyor, asla tarafgir değil… Fevkalade objektif… Bir de iyi analizci… İnsanlarla göz teması kurarak konuşuyor. Böylece dinlediği ve ilgilendiği duygusunu veriyor karşı tarafa… Farklı, sıra dışı bir akademisyen… Öyle ağır kavramlarla, anlaşılmaz betimlemelerle konuşmuyor, gayet net ve nokta vuruş mesajlar veriyor…

Hoca, hayal kurmaya inanıyor, hayal kurmadan, hiçbir haltın olmayacağını düşünüyor, yaratıcılığa inanıyor, içinde inovasyon, digital teknoloji, tasarım ve akıl olmayan hiçbir şeyin bu yüzyılda sökmeyeceğine inanıyor… Beni büyüledi anlattıklarıyla… Google tarama motoruna; “Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu” yazmanız yeterli, ne demek istediğimi, hocaya neden bu kadar methiyeler düzdüğümü o vakit anlayacaksınız… Özellikle yurtdışında verdiği konferansları, yazdığı makaleleri, konuk olduğu uluslararası medya kitle iletişim araçları… Öyle ki; Financial Times’a haber oluyor, yurtdışında en prestijli dergilerde röportaj ve makaleleri yayımlanıyor, BBC hatta CNN bile haber yapıyor hocayı… Sıçrayan zekâsıyla yazdığı o muhteşem kitaplarını ise hiç sormayın tıpkı Sayın hocamız gibi, tut tutabilirseniz o derece yani… Vay arkadaş; say, say bitmiyor… Adam her şeyi birden yapıyor… Allah için iyi de yapıyor, hakkını vererek yapıyor… Sadece dışı değil, içi de Batılı… Aynı zamanda vatansever bir Anadolu insanı… İyi ki var bu ülkede Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu hocamız…

Dünya denilen galaksinin Yükseköğretimde küresel işbirliklerinin, Global Yükseköğretim ve aynı zamanda inovasyon ve girişimcilik alanlarının gurularından biri olarak da tanınan sayın hocamız şimdiler de ise yüksek vizyonu ve tüm birikimleriyle Fenerbahçe Üniversitesinde Rektör Vekili ve 9 yıldır kulübümüzün Üniversite kurma sürecini yöneten kurucu Rektörüdür. Biz de; Sayın hocamızı kutluyor ve bu kutsal görevinde şans ve başarıların en iyisini diliyoruz…

Bugün onur ve gurur duyduğumuz, tüm insanlığa ait önemli bir Bilim ve Rönesans adamı olan aynı zamanda müthiş Fenerbahçeli, Fenerbahçe Üniversitesinin Rektör Vekili ve kurucu Rektörü Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu hocamızı konuk edip; Çağdaş eğitim kültürü, bilimsel yorumları, o fantastik kariyerinden naif kitaplarına, hayata bakışı ve beklentilerini, korkularından, hataları, keşkeleri ve itiraflarına, ilave olarak Entertainment dünyasından Fenerbahçe’ye kadar birçok şeyi dolu, dolu konuşup zevkle okuyacağınız ruhu çıplak bir röportaj yaptık. Söz hayatın ve eğitimin ustasında… Keyifli dakikalar…

SORU: Sayın hocam çağdaş bilim dünyasının önemli bir akademisyeni ve düşünce adamı olarak sizden öncelikle toplumsal yaşamımızda gereksinim duyulan bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerimize, kişiliklerimizi geliştirmelerimize kaynak olan bilimsel eğitimde sahne performansını rica ederek söyleşimize zevkli bir konuyla başlayalım. 

YANIT: Cehaletin en önemli panzehiri bilimsel eğitimdir. Sosyoekonomik açıdan gelişmişlik gösteren ülkelerde bilimsel eğitim yükselirken, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde temel-orta ve yüksek eğitimdeki bilimsel dayanağının aşağıya doğru yön kırdığı görülüyor. Bilimsel eğitimden kastımız, bağnazlıktan uzak yenilikçi, çağdaş öğretim teknikleri ve metodları kapsayan bir sistematiktir. Yani çocukların küçüklükten itibaren ilk yaşlarında hayal kurmasının önünün açılması, oyun oynayacağı yaşlarında oyun oynamaları ve eğitimin daha çok temel maddi gerçekçilikle desteklenmesi ve doğru yönlendirilmesidir. Aynı zamanda gelişim çağında bir mesleki formasyonunun olması ve entelektüel derinliğini destekleyecek şekilde sosyal tabanının bir eğitim olarak ona verilmesidir. Mezun olduğu zaman sahne performansı kapsamında, aydın ama derin bir şekilde edebi yönünü geliştirmiş bir hobisi olan, müzik yapabilen, daha doğrusu entelektüellik ile aydınlık arasındaki çizgiyi iyi koruyabilen yetiye kavuşturmaktır. Herkes aydın olabilir ama entelektüel olmak için hobilerinizin olması gerekiyor. Dolayısıyla sahne performansı dediğimiz; ileride kendisini ifade ederken ya da yöneticilik yaparken ya da bir üretim hattında mühendislik yaparken de teknik donanımının yanı sıra hayattaki rolün de iyi bilmesi sağlamaktır.

SORU: 1982 Üniversite reformunun 36’ıncı yılına geldiğimiz şu günlerde; Bireyleri belli bir hedefe ulaştıracak bilgileri öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikleri düzenleme de yol haritası sayabileceğimiz çağdaş bir Yükseköğretim olgusu hakkında yorumlarınız desem…

YANIT: Çağdaş bir Yükseköğretim olgusu; bilimin teknolojiye, teknolojinin de bir ürüne dönüşmesidir. Örneğin müspet bilimler açısından baktığımızda mutlaka yapılan bilimsel eğitimin bir teknolojiye veya araştırmaya dayandırılması ve bunun sonucunda bir ürün, bir marka çıkması gerekiyor. Dünya sıralamasında ilk 10’a giren üniversitelere, ilk 50’ye giren ülkelerin dağılımına baktığımız zaman genelde bilim-teknoloji-ürün arasındaki ilişkiyi iyi koruyan üniversiteler çok başarılı olan üniversiteler oluyor. Yükseköğretim endüstri için, iş dünyası için yapılmalı ve hedef ise nitelikli insan gücü yetiştirmelidir.

SORU: Sizce; eğitimi çağdaş bilime dayanan, araştırmaları toplum ihtiyaçlarını gözeten ve üretime dönüştüren, öğrenci yeteneklerinin gelişmesinde ulusal bilinci temel alan, programları ve eğiticileri ulusal ve uluslararası kalite sistemlerine uyumlu bir üniversite kurgusu nasıl olmalıdır?

YANIT: Bir üniversitenin her şeyden önce uluslararası niteliği olmalıdır. Yani, Birleşmiş Milletler gibi olmalıdır. Ben, Birleşmiş Milletler’de bir süre görev yaptım. Kapısından tüm dünya insanları girer ya da çıkar. Asyalısı da, Kuzey Amerikalısı da, Türkü de, Afrikalısı da, Ortadoğu insanı da… Tüm renklerin temsil edildiği bir yerdir. Bir üniversite de aynen böyle olmalıdır. Sadece Türk profesörler ya da sadece Türk öğrenciler olmamalıdır. Uluslararası kalite sistemlerine uyumlu bir üniversite kurgusundan bahsediyorsak yabancı öğretim üyeleri de görev yapmalı, yabancı öğrenciler de gelmelidir. Söz konusu üniversitenin diplomasının aynı zamanda global ölçeklerde istihdam kabiliyetinin olması gerekiyor. Yerel olmamalıdır. Diploma yerel olursa o vakit Üniversite de yereldir. Bir üniversitenin dünya üniversitesi olabilmesi için diplomasının uluslararası geçerliliği olmalıdır. Bu tür üniversitelerde iki şey çok önemlidir: Birincisi; bilimsel altyapısı, teknik-teknolojik donanımı. İkincisi bilimi öğretecek akademik kadronun çok nitelikli olması ve dünya vizyonuna sahip insanlardan seçilmesidir.

SORU: Bütün bilim alanlarında uluslararası nitelikte kaliteli eğitim ile toplumun gereksinimi olan araştırmacı, yaratıcı, özgün, kendine güvenen ve girişimci öğrenciler yetiştirmenin temel kriterleri neler olmalıdır hocam?

YANIT: Temel kriter; Girişimci Konsepttir, yani girişimci yetiştirmede etkin programlar uygulamaktır. Konuyu bir kurgu örneğiyle açıklayayım size… Harvard, Cambridge, MIT, benim de doktora yaptığım ve hala kürsüm olan Warwick Üniversitesi gibi global ölçekli üniversitelere bakıldığında şu pozitif olgu ön plana çıkıyor… Diyorlar ki; “Bizim mezunlarımız bir iş yerinde eleman gibi çalışmak ya da yönetici olmak zorunda değiller, onlar kendi işini kurma yetisine sahipler ve çoğu da kendi işini kuruyorlar” yani o tip üniversiteler sadece diploma üreten eğitim kurumları değiller. Standford, bugün Silikon Vadisi’nin doğduğu yerdir. Temel felsefesi; geleceğin milyonerlerini yetiştirmektir. Gerçekten de öyle bugün bakıyorsunuz, Facebook, Twitter, Instagram, benzeri bir dolu sosyal medya doğuyor. Dijital teknoloji firmaları vb. de… Kurucuları kimler? Standford’da, Harvard’da öğrencilik yapmış kimseler… Bir garajda başlayan çalışma “Start up, Spin off” dediğimiz küçük firmalarla başlıyor, sonra bu firmalar büyük firmaların tedarikçisi oluyor ve büyük firmalar tarafından milyon dolarlara satın alınıyor. Bakınız, WhatsApp nereden para kazanıyor? Bize bedava iletişim sağlıyor. 9.1 milyar dolara satıldı. Tamamen veri tabanı için satıldı. Şirketlerin en çok ihtiyaç duyduğu; mahremleri, verileri satın almak. Örneğin; siz tatile çıkacaksınız, internetten lokasyonlara bakarken birden mesaj geliyor ve booking.com indirimli ülkeler vs. seçenekler sunuyor. Bilim buna geliyor. İyi üniversiteler girişimci yetiştiriyor. Girişimci modelini oluşturan teknoparklar, bilim parkları kuruyorlar. Çocukları yetiştirirken araştırma geliştirme faaliyetleri içerisinde yapıyorlar. Sanayinin gelip “know how” satın aldığı üniversitelerde, girişimci konsepti tarzıyla yetişen dijital dünyanın öğrencilerine mezun olarak bakılmıyor geleceğin milyonerleri olarak bakılıyor. Olay budur yani…

SORU: 1984 yılında Yükseköğretim hayatına geçirilen ve merhum Prof. İhsan Doğramacı formülü olarak bilinen Vakıf Üniversiteleri için ne söylersiniz?

YANIT: Bence Vakıf üniversiteleri doğru bir karardı. Özelleşen her şey Türkiye’nin önünü açmıştır. 1980 sonrası serbest piyasa ekonomisi, Özal dönemi ve sonrası… Yükseköğretim de bunu vakıf üzerinden takip etti. Özel üniversiteler kavramı Türkiye’de kullanılmıyor ama vakıf üniversiteleri kavramı üzerinden doğru bir karar. Eğitime yapılan harcamalar da kutsal harcamalardır. Bunun yatırımcısı da kutsaldır. Bu anlamda Fenerbahçe Üniversitesi için Aziz Yıldırım’a müteşekkiriz. Fenerbahçe bu kaynakları başka yere de harcayabilirdi ama eğitime harcadı. Dolayısıyla eğitime yatırılan her kuruş bu ülkenin geleceğine yapılan yatırımdır. Çok önemli bir projedir. Fenerbahçe tarihinin en önemli projelerinden biridir. Birçok proje söz konusudur ama Sayın Başkanın bence en büyük mirasım dediği en büyük eserlerinden biridir. Bir Fenerbahçeli olarak kendisine müteşekkirim. Bu konuda vakıf üniversitelerine baktığımız zaman bir teşekkürü de son yıllarda üniversitelerin önünün açılmasına vesile olan siyasi mekanizmaya etmek gerekiyor.

SORU: Şimdi dilerseniz biraz da kariyerinizden söyleşimize devam edelim hocam… İ.Ü. İktisat Fakültesinden mezun olduktan sonra kısa bir süre araştırma görevlisi olarak çalışıyorsunuz… Sonra Devlet bursuyla ver elini İngiltere diyerek Yüksek Lisans ve Doktora programına başlıyorsunuz; düşünceleriniz..

YANIT: Devletime çok şey borçluyum. Esnaf çocuğuyum. Bugün sahip olduğum tüm kariyerim, yurt dışında sağladığım tüm başarılarımı her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti’ne borçluyum. Devletimden aldığım bursla İngiltere’de Master yaptım, doktoramı başarıyla tamamladım ve Türkiye’yi temsil ettim. Bu konuda devletçiyimdir. Hayatımın sonuna kadar devletime hizmetle yükümlü olan bir insanım, bir akademisyenim. Her zaman bu sorumluluğu hissederim. Önce devlet diyen, vatan diyen biriyim. Her şeyi Türkiye Cumhuriyeti’nin sağladığı olanaklara borçluyuz.

SORU: Sonraki süreçlerde İngiltere, Almanya ve Amerika ekseninde çok seçkin üniversitelerde Türk misafir öğretim üyesi kimliğinizle başta Endüstri İlişkileri olmak üzere birçok uluslararası akademik proje ve işbirliklerine imza atarak doktora üstü çalışmalar yaptınız. Bu başarılı akademik performanslarınız sonrası İngiltere Warwick Üniversitesi tarafından “Onursal Profesörlük’’ unvanı ile ödüllendirildiniz. Birazda bu muhteşem başarı öykünüzü rica etsem hocam…

YANIT: İngiltere’ye, 3000 kişinin katıldığı bir sınavda birinci olarak gittim, Türkiye’den burs aldım. İngiltere’de özel bir başarı ödülüyle doktora programına katıldım. Warwick Üniversitesi İngiltere’de ilk üçe giriyor, zor bir üniversite. Dünyanın en iyi hocalarıyla çalıştım. Burada benim için iki isim önemliydi. Biri İngiltere’de çok önemli bir inovasyon gurusu olan Lord Prof. Kumar Bhattacharyya, diğeri Prof. Richard Hyman, doktoramı onlarla yaptım. Ondan sonraki süreçte İkisiyle olan münasebetim beni farklı yerlere taşıdı. Master-doktora sonrası Amerika’da Cornell Üniversitesi’nde, Almanya’da ve Japonya’da çalışmalarda bulundum. Sonraki süreçte özellikle İngiltere’de çok önemli bir ismi, Margaret Thatcher’dan bugüne kadar İngiltere’deki Başbakanların sanayi danışmanı ve İngiltere’de sanayiyi yönlendiren 3 kişiden birisi olan Lord Bhattacharyya’dan bütün sanayi vizyonumu kazandım. Üniversite-sanayi işbirliğini, proje bazlı çalışmak, akademisyenlerin girişimci olmasının önemini, sanayiye projeler yaparak üniversitelerine gelir getirilmesi, üniversite-sanayi işbirliğiyle marka yaratılması, teknoloji üretmesi konusundaki tüm deneyimlerimi Lord Bhattacharyya, mentörlüğünde öğrendim. Prof. Dr. Richard Heimann’dan ise bilim adamı nasıl olunur, bilimsel metodoloji nasıl uygulanır bunları öğrendim. İkisine de çok şey borçluyum. Sonuçta tüm bu başarı öykülerimin arkasından İngiltere Warwick Üniversitesi de bana “Onursal Profesörlük’’ unvanı verdi. Tabii mutlu oluyor insan… Ne diyebilirim ki gururluyum…

SORU: Bir Türk olarak, Avrupa Birliği Endüstri İlişkileri Akademisyenlerinden güçlü bir Network oluşturdunuz. Burada ki amacınız neydi?   

YANIT: Her zaman öğrencilerime de söylerim. İster bilim adamı olun, ister finans, üretim, servis, tarım hangi alan olursa olsun networkleriniz çok önemli olsun diye. İki network çok önemlidir. Ulusal ve uluslararası networkler… Çağımız network çağı. Bir de sivil toplum örgütlerinde çalışmak. Kendi alanınızdaki sivil toplum örgütleri; akademik ya da mesleki dayanışma organizasyonu da olabilir. Benim odaklandığım nokta o dönem Avrupa Birliği çok önemliydi. Burada ki amacım benim için önem arz eden bilgi transferi açısından Avrupalı akademisyenlerin bir parçası olmaktı.

SORU: Uluslararası Kimya İşverenleri Çalışma İlişkileri Komitesi (LRC), Avrupa Kimya İşverenleri Grubu (ECEG) ve Avrupa Sanayi ve İşveren Konfederasyonları Birliği (UNICE) Endüstriyel İlişkiler Komitelerinde üst düzey görevler aldınız. Türkiye’deki donanımlı işgücü ve otomasyon sistemlerine sahip Kimya sektörünün “Endüstri 4.0’a” yani dördüncü sanayi devrimine hazır olduğunu söyleyebilir miyiz?

YANIT: Akademik ve profesyonel kariyerimdeki en önemli nokta, daha sonra rektör olduğum zaman CEO Rektör olarak tanımlanmama neden olan unsur, özel sektörde kazandığım tecrübedir. TUSİAD, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu özellikle 1990’lı yıllarda inanılmaz şekilde Avrupa Birliği müktesebata uyum çalışmaları yapıyordu. Türk iş dünyasının bu müktesebata uyum çalışmasında teknik müşavir olarak, genel sekreter olarak büyük katkılarım olmuştur gerek Brüksel’de, gerek İsviçre’de Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü’nde. Dolayısıyla kimya sektöründeki genel sekreterlik şapkam, bana sadece bir işveren sendikası organizasyonunun başında olmak dışında akademik tecrübelerimi pratikle birleştirme şansı vermiştir. Böylece bir sektörün dönüşümünü, dünyaya uyum ve adaptasyonuna şahit oldum. Burada bunu yaparken iki şey çok önemliydi; Türk kimya sektörü dönüşüyor ve dünyaya entegre oluyordu. Avrupa Birliği’nin bölgesel bir parçasıydı. Türkiye sanayisi buna nasıl uyum sağlayacaktı? Ben bu uyum sürecinde çalıştım. Başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Bugün kimya sektörünün yüzde 80’i yabancı aktörlerden oluşuyor. Çok heterojen bir sektörden bahsediyoruz; ilacı, petrol-kimyası, plastiği, boyası… Bütün ünlü markalar işveren sendikamızın parçasıydı. Bunların sadece iş dünyasından kaynaklanan sorunlarını çözmüyor, aynı zamanda dünyaya entegre etmeye çalışıyorduk. Bu kapsamda rol aldım. Endüstri 4 konusu daha güncel bir konu. Yeni sanayi devrimi, dijital dönüşüm. Tüm sektörlerin dijital, inovasyon ve teknoloji tabanlı büyümesi. 4 büyük devrim var dünyada. Buhar makinesi keşfi, Henry Ford’un otomobil üretmesi, otomasyon yani mekaniğin elektrikle birleşmesi ve Almanlarım otomasyonun ortaya çıkmasıdır. Ben burada Japon sistemini de çok önemsiyorum. Kısacası Türkiye’de sanayi hep önde olmuştur. Türk sanayisi güçlüdür. Endüstri 4 devrimine tam entegre oldu mu? Hayır ama olmak üzeredir. Bu konuda geri olan maalesef üniversitelerdir.

SORU: Şimdi bir başka alanınıza geçiyoruz… Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Kalkınma Planları Komisyon Başkanlığı ve Raportörlüğü yaptınız. Sadece gümrük duvarları ile korunan bugünkü yerli sanayinin kaliteye, Ar-Ge ve inovasyona önem vermediği, ürün geliştirmekte atıl kaldığı ve böyle devam edilirse de küresel rekabet şansını yitireceği yadsınamaz bir gerçek olarak görünüyor. Hani biraz dış ticarette liberalleşmeye gidilse, sağlam reformlarla İhracata yönelik güçlü stratejiler üretilerek dışa açılma modelleri benimsense desem, acaba siz ne derdiniz hocam?

YANIT: Evet; Türkiye’nin dışa açık büyüme stratejileri içinde kendi markasını yaratması çok önemli. Çünkü Türkiye’nin iki temel bağımlılığı var; bir tanesi enerji, petrol ve doğal gaz. Petrol ve doğal gaz çıkmadığı sürece bu bağımlılıktan kurtulmak mümkün değil. Bilimsel olarak alternatif enerji kaynakları üzerine yoğunlaşmak da önemli. Ancak Türkiye’nin en temel ikinci bağımlılığı ki bu bizim çözebileceğimiz bir bağımlılık; teknolojiyi ithal ediyoruz. Kimileri montaj ekonomisi der. Bizdeki üretimin yüzde 70-80’i ithal ikamesine dayalı bir model. Teknolojinin önemli bir kısmını ithal ediyoruz. Bu bağımlılıktan kurtulmak kendi elimizde. Burada üniversitelerin çok önemi var; bilimin teknolojiye, teknolojinin ürüne dönüşmesi noktasında. Yerli sanayinin rekabet için yani bir kalkınma modeline, paradigmaya ihtiyaç var. Özellikle inovasyon ve ar-ge tabanlı büyüme çok önemli. Şirketlerin ar-ge yatırımının çok önemi var. Maalesef yerli sanayi bu konuda geçtiğimiz 30 yılda çok iyi değil. Ama yeni yeni kıpırdanmalar da var, ar-ge merkezlerini açmaya başladılar. Bu anlamda Türkiye’nin yeni bir kalkınma modeline ihtiyacı var. Yenilikçi ürün üretmek, bu kapasiteye sahip olmak için mesleki eğitime önem vermek ve nitelikli insan gücü yetiştirmek. Bunun yanı sıra da araştırma ve geliştirmeye yatırım yapmaktır. Toplam ihracatımız içinde teknolojik ürünlerin payı yüzde 3’lerde. Bu kabul edilebilir değil. Bu konuda üniversitelere çok önem düşüyor.

SORU: Sayın hocam affınıza sığınarak belki biraz zıp, zıp sorular soruyorum ama böylesine donanımlı bir Bilim ve Rönesans adamını bulmuşken pisti de pas geçemiyorum yani… Geliyoruz Türkiye İşveren Sendikaları Genel Sekreter Koordinasyon üyeliğinize… Kurumu ve konjonktürü bilen biri olarak; ülkemizin bilgi ve teknoloji üretmek, gelecekte gelir getirecek başta biyoteknolojiler, nanoteknoloji, robotik, yapay zekâ, genetik, bilişim, uzay, yeşil teknolojiler gibi alanlara dayalı üretim yapmak, bilim-teknoloji zengini nesiller yetiştirmek ve bilgiyi ticarileştirerek ihracata yönelmesi için Avrupa Birliği’nin “Sosyal Partner” kriterlerine karşı nasıl bir uygunluk gösterilmesi gerekmektedir?

YANIT: Sosyal partner kavramı nereden ortaya çıkıyor? Dünyada devlet, sermaye (kapital) ve emeğe sosyal partner diyoruz. Üretim unsurları. Son zamanlarda Bill Gates de çok dile getiriyor. Sosyal kapitalizmden bahsediyor. Yani kapitalizmin ehlileştirilmesidir. Devletin sosyalleşmesi, emeğin sosyalleşmesi, sosyal politikalarla desteklenmesi. Sermayenin de vahşi kapitalizmden sosyal kapitalizme geçmesini kastediyoruz. Burada temsil mekanizmaları var. İşçi sendikaları, işçi örgütleri vs. Sendikacılık genelde ücret sendikacılığı değil de üretime katkı yapan pozitif sendikacılık. Burada devletin de sosyal devlet olması önemli. İşverenler açısından ki ben yıllarca işveren vekilliği yaptım, Allah nasip etti Sakıp Sabancı’yla, Türkiye’nin en önemli iş adamlarıyla çalıştım. Türkiye’de sosyal partner kavramında işveren organizasyonlarının çok büyük önemi vardır. Çünkü dünyadaki yeniliklerin Türkiye’ye getirilmesi konusunda gerek TUSİAD’a gerek Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’na önemli misyon yüklenmiştir. Oradaki beyin takımında yer aldım. Dolayısıyla yeni bir kalkınma modeli varsa burada yeni paradigma, yeni istihdam yaratma modelinin bilgiye dayalı olması gerektiğini savundum. Tarım sektöründen sanayiye, sanayi sektöründen bilgi toplumuna, bilgi sanayisine gidiş var. Endüstriyel devrimle de tamamlıyoruz ama ben bunu dijital dönüş çağı tanımlıyorum. Son yazdığım kitapta da bunu dijital kapitalizme geçiş olarak yorumluyorum. Türkiye’de 28 iş kolu var. Hepsi birbirinden önemlidir. Ama geleneksel üretime dayanarak yeni alanlarda istihdam yaratamayız. Yani orta gelir tuzağından kurtulamayız. Orta gelir tuzağından kurtulmamız, milli gelirimizi arttırmamız için katma değeri yüksek teknolojik ürünlere ve üretime yönelmemiz gerekiyor.

SORU: Geçiyoruz, Başbakanlık Kamu Personel Reformu çalışmaları bilim komisyonu üyeliğinize… Mevcut ve yetersiz konumdaki Kamu personel sistemimize yeniden yön veren yönetim anlayışımızın küresel örneklerle uyumlu olarak yenilenmesi, bu yeni anlayış ve felsefesinin getireceği ilkeler ve hedefler doğrultusunda da, çağdaş uygulamalar göz önüne alınarak yeni bir kamu personel rejiminin kurulması için; sizce ne tür bilimsel proje ve reformlar gerekiyor hocam?

YANIT: Sanırım beni diğer akademisyenlerden farklılaştıran en önemli nokta hem özel sektörde hem üniversitede hem de devlette çalışmış olmam. Kamu personel raporlarıyla ilgili çalışmam devletin daveti üzerine yapılmıştır. Bu konuda devlet birkaç Akademisyenden yardım istemişti, onlardan biri de bendim. Önemli katkılar yaptık. Son zamanlarda basında duyduğunuz kamu personel reformunun mimarlarından biriyim. Sorunuza yanıt olarak Ciddi bir bürokratik reformun gerçekleştirilmesi, kamudaki çalışma düzeninin özellikle memur olarak tanımladığımız yapılanmanın yeniden gözden geçirilerek biraz Avrupa Birliği norm ve standartlarının bu alana getirilmesi gerekiyor. Zaten o dönemler bunları raporlamıştım…

SORU: Hocam bir başka kimliğinizde Uluslararası Sağlık Bilimleri Derneği (ISPE) Türkiye kurucu üyesi olmanız… Derneğiniz özellikle ilaç üretimi konusunda ki vermiş olduğunuz eğitimlerinizle ilaç sektöründen büyük beğeni alıp takdirle karşılanıyor. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde, ülkemizdeki ilk “İlaç Mühendisliği” derslerinin başlamasına ciddi katkılarda bulundunuz… Konuyu biraz açar mısınız?

YANIT: Çok gurur duyduğum bir çalışmaydı. Kimya sektörü heterojen bir sektördür. Kimya sektöründeki alt sektörlerden biri de ilaç sektörüdür. İlaç sektörünün dünyadaki uygulamaların Türkiye’ye getirilmesi konusunda bir takım terminolojilerde, kavramlarda sıkıntı vardı. İlaç mühendisliği kavramı çok kullanılan bir kavram değildi. Bir okul olarak da yaygın değildi. Derneği kurarak ilaç sektöründeki sorunların ve eğitimin yeniden yapılanması konusunda rol üstlendiğimizi düşünüyorum.

SORU: Bir de TÜBİTAK geçmişiniz var… TÜBİTAK bilim ve teknoloji stratejileri yönlendirme komitesinde görev aldınız. Kurumun bilim ve teknolojide çok sayıda politikaları var ama ben Üniversite ve Sanayi ilişkilerini geliştirme politikaları hakkında yorumunuzu rica ediyorum…

YANIT: TÜBİTAK’ta birçok bilimsel çalışmada yer aldım. Bunlardan en önemlilerinden biri de Amerika’daki Silikon Vadisi’nin benzeri bir Bilişim Vadisi’nin kurulma projesiydi. TÜBİTAK bu konudaki aktörlerden biriydi. Biliyorsunuz TÜBİTAK, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı. Birçok sayın bakanla bizzat çalıştım. Özellikle Türkiye’nin bilişim haritasının çıkarılması, kurgusunun yapılması, dünyadaki birçok markanın getirilmesi ve bunların ar-ge faaliyetlerinin yapılması için bir zemin hazırlanması, bilimsel bir bilişim organize sanayi bölgesinin -buna Bilişim Vadisi dedik- kurulması yönünde önemli adım attık. Projenin tek akademik danışmanıydım. Kutsal bir görevdi. Üniversite ve Sanayi ilişkilerini geliştirme politikaları bilgi üretiminin, yapılan bilimin somut olarak bir projeye dönüşe halidir. Sanırım üniversite-sanayi işbirliğinin tesis edilmesinde ve üniversite-sanayi işbirliğinin ülkenin genel çıkarları doğrultusunda sinerji yaratmasında ortak menfaatlerinin olması konusunda çok çalışmalarımız oldu. TÜBİTAK’taki çalışmalarımız daha çok buna yönelikti.

SORU: Hocam, KKTC’nde Rektör olarak görev yaptığınız dönemde Yükseköğretim küresel işbirliği adına muhteşem bir başarıya daha imza attınız ve “Üniversiteler Adası Kıbrıs” Konseptinin yaratıcısı oldunuz. Çalışmalarınızı biraz anlatır mısınız? 

YANIT: Kimya sektörü genel sekreterliği görevini bırakarak Kıbrıs’a bir misyonla gittim. Özel sektör tecrübelerimle şunu gördüm; Kıbrıs bir ada, bu adada neler yapılabilir? Özellikle yükseköğretim açısından zayıf bir algı vardı. Kıbrıs’taki üniversitelerin kalitesiyle ilgili tartışma yaratılmıştı. Bunu tersine çevirmek için büyük mücadele verdim. İrlanda, Malta modelinde olduğu gibi üniversite adası Kıbrıs, kendi üniversitem olan Lefke-Avrupa Üniversitesi dışında sanırım adanın tamamının bir üniversite adası olarak uluslararası bir algı oluşmasında büyük katkılarım olduğunu düşünüyorum. Özellikle KKTC’ye yabancı öğrenci getirilmesi benim dönemimde hız kazanmış bir süreçtir. Afrika’dan, Ortadoğu’dan, Akdeniz havzasına yakın bölgeden öğrencilerin Kıbrıs’a getirilmesinde büyük çalışmalar yaptım. O dönemde rektör olarak Afrika’ya gittim, radyo programları yaptım, televizyon programları yaptım. Bizzat birçok ülkeyi dolaşarak öğrenci getirmek istedim, Kıbrıs’ın tanıtımını yaptım. Türkiye’de önemli köprüler kurduk. Türkiye’de il il gezerek özellikle yavru vatan-ana vatan arasında öğrenci akışını sağladık. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin adaya gitmesinde önemli rolüm oldu. İTÜ’nün o dönemki rektörünün kapısını çalıp davet eden benim. O zamanki niyetim farklıydı, kendi üniversitemle birleştirmek istiyordum ama yine de İTÜ’nün adaya gitmesine katkım oldu. KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durabilmesinin en önemli unsurlardan biri de adadaki öğrenci potansiyelidir. Bunu özellikle ekonomik proje haline getirilmesinde, oradaki siyasetin, oradaki hükümetlerin olaya böyle bakması, Kıbrıs’ın kendi yükseköğretimi ekonomik sektör olarak görmesi, sadece Türkiye’den öğrenci akışının değil diğer ülkelerden öğrenci çekilmesi konusuna büyük katkım olduğunu düşünüyorum.

SORU: Lefke Avrupa Üniversitesi (Kıbrıs) Rektörüyken, Üniversite’ye tüm zamanlarının en iyi çıkışını yakalattınız… Uluslararası arenada tanınmayan KKTC’nin bu Üniversitesini Birleşmiş Milletler (UN) küresel sözleşmesi Global Compact’ı imzalayarak Birleşmiş Milletlerin Üniversiteler ailesine dâhil ettirdiniz… Gerçekten hayret verici bir olgu ve kolay bir iş değil, bunu nasıl becerdiniz Allah aşkına hocam ya…?   

YANIT: Kıbrıs’ta temel sorun şu: tanınmayan ülke kategorisinde. KKTC’de birçok haksızlık yapıldı. Güney Kıbrıs tek başına Avrupa Birliği’ne alında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dışarıda bırakıldı. Uluslararası ambargo söz konusudur. Hala devam ediyor. Ben oradayken bu ambargoları kırdığımı düşünüyorum. Ülkeler her zaman önünüze bariyer getirebilir. Yasal kısıtlamalar olabilir ya da kurumunuzun ilerlemesini istemeyen odaklar olabilir. Bunları aşmak gerekiyor. Yasak diye yerimizde oturamayız, kolaycılık olurdu. Çantamızı aldık, Birleşmiş Milletler’in kapısını çaldık. Siyaset ayrı, biz eğitim yapıyoruz. Bu politikanın dışındayız. Dolayısıyla siz bizi, Kıbrıs üniversitelerini dışlayamazsınız. Global kompakt kavramı vardı o zamanlar. Kısa adı küresel sözleşme. İmza atıp Birleşmiş Milletler listesine Lefke Avrupa Üniversitesi’nin ismini yazdırdım. Kıbrıs’taki diğer üniversiteleri de teşvik ettik ve onlar da bizi takip ettiler. Bununla kalmadım Amerika, İngiltere’deki en iyi üniversitelerle anlaşmalar yaptım. Harvard’ı, MIT’yi ziyaret ettiğimde Kıbrıs’ta olay oldu. Rum kesiminde parlamento toplandı “bu adamı durdurun” diye. Hatta öğrencilerimiz “Biri bizi durdursun” diye slogan attı. Üniversite öyle bir noktaya geldi ki; uluslararası anlaşmalar Rum parlamentosunda konuşulmaya başladı çünkü eğitimde ambargoları deliyorduk. Siyasetin yapamadığını bir eğitim kurumu, bir akademisyen yapıyordu. Rum kesiminden tehditler de oluştu. Ama biz milli duyguları yüksek, önce vatan diyen insanlarız. Çok koştuk o dönemde. Kıbrıs hak ettiği yerlere geldi.

SORU: Elbette bu başarılarınız ödülsüz de kalmıyor ve bu kez de uluslararası arenalarda aldığınız “Premier” ödüllerle çıkıyorsunuz karşımıza… Takvim yaprakları 1998 yılını gösterirken önce Almanya ve sonra da 2004 yılında Japon Dış İşleri Bakanlığı tarafından “Mesleki Teknik Eğitim ve Yönetici Geliştirme Programları” dalında üstün başarı sertifikaları ve şeref nişanlarıyla onurlandırıldınız… Duygularınız hocam?   

YANIT: Her çalıştığım kurumda hep uluslararası ilişkiler alanında faaliyetlerde bulundum. Dolayısıyla çok önemli networklerimiz oldu. Mesleki eğitim benim hassas olduğum bir konu. Türkiye açısından eğitimdeki kalkınma formülünün mesleki eğitimle olacağına inanıyorum. Düz eğitime inanan bir insan değilim. Herkesin meslek sahibi olması gerektiğini düşünüyorum. Benim için işsiz insan mesleksiz insandır. Mesleksiz insan kimdir? Eğitimsiz insandır. Eğitim mesleği getirir, meslek istihdam, iş yaratır. Bununla ilgili uluslararası A Plus dergilerde yayımlar yaptım, uluslararası projelere imza attım. Hem devletim adına hem de sektörel bazda bu projelerde yer aldım. Uluslararası iş gücü piyasaları anlamında çok faaliyetlerde bulundum. Bunun karşılığında 2 güzel şeyle karşılaştım. Önce Almanya’da 1998 yılında Türkiye-Almanya mesleki eğitim ilişkilerine yaptığım katkılardan dolayı Almanya’ya çağırıldım. Orada eğitim sürecinde kendimizi güncelledik hem de bir ödülle ödüllendirildik. Sonra Japonya Büyükelçiliği Türkiye’deki bir seçimle gönderdi bizi. Türkiye’deki kurumlardan insanları çağırdılar, Büyükelçilikte interview yaptılar. O zaman çok önemli isimler katılmıştı. O isimler içinden seçildik. Japonya Dışişleri Bakanı’nın daveti üzerine Japonya’ya gittik. Orada hem sertifikalandırıldık hem de çok önemli çalışmalarda bulunduk. İş gücü piyasaları ve mesleki eğitim ayrı bir uzmanlık alanım diyebilirim.

SORU: Konu ödüllerden açılmışken belki de hayatınızın en büyük ödülü, 700 devlet adamı, bilim adamı ve sanatçı arasında seçildiğiniz Nobel Barış Ödülü Seçici Kurulu Jüri Üyeliğiniz… Kurulda ilk Türk jüri üyesi olarak yer alıp Nobel tarihine geçmeniz… Hakikaten ülkemiz adına da gurur verici bir olay neler söylemek istersiniz hocam…    

YANIT: Oğluma ve torunlarıma bırakabileceğim en büyük miraslardan biridir. Nobel Barış Ödülü seçici kurulları dünyanın her yerinden titizlikle ve öneriyle seçiliyorlar. Yurtdışındaki öğretim üyelerinin ve iş dünyasının teveccühüyle ismim önerildi, katıldık. Ben Hint asıllı, dünyada barışı, harmonizasyonu savunan bir adayı desteklemiştim o dönemde. Dünyayı koşarak dolaşmış. Benim için gurur verici bir olaydı.

SORU: Ve geliyoruz söyleşimizin en önemli kısmına… Büyük Fenerbahçe camiamız ve Yükseköğretim de göz bebeğimiz Fenerbahçe Üniversitemize… Önce camiamız diyelim… Camiamızla yollarınız nasıl kesişti hocam?  

YANIT: Sayın Tamer Yelkovan’ın referansıyla başladık. Başkanın en büyük hayaliydi. 9 yıl önce küçük bir ofiste, masada başladık. 9 yıl süren bir süreçti. Hiç ara vermedik, hiç pes etmedik. Araya 3 Temmuz süreci girdi. O dönemde YÖK’te farklı bir yapılanma vardı. Bu yapılanmadan üniversitemiz nasibini aldı ve proje eski yapılanma yüzünden çok bekletildi. Ta ki YÖK Başkanı Yekta Saraç dönemiyle projemizin önü açıldı, tüzel kişilik kazandı. Eğitim-öğretime başlamak için gerekli olan tüm kriterler yerine getirildi. Programlar açıldı. 18 program bu yıl 2018-19 eğitim-öğretim yılına hazırlanıyor. Bununla birlikte ilk yıl 900-1000 arasında öğrenciyi Fenerbahçe Üniversitesi’ne kazandırmış olacağız. 9 yıllık uzun soluklu yürüyüşte birçok yöneticimizin katkıları oldu. Aziz Yıldırım’ın en büyük hayaliydi. Bunu gerçekleştirdiğimiz için şahsen çok mutluyum.

SORU: 9 yıl boyunca kulübümüzün Üniversite kurma aşamalarını yöneten ve kurucu Rektörümüz olarak süreç kapsamında şöyle mini bir Retrospektifinizi rica etsem…    

YANIT: Fenerbahçe projesi, hayatımdaki en önemli projedir. Birleşmiş Milletlerde çalışmaktan tutun 500 bin kişinin çalıştığı Türk kimya sektörünü yönettim, rektörlük yaptım, Türkiye Cumhuriyeti’ni yurt dışında ve Birleşmiş Milletlerde temsil ettim, Dünya Kimya Birliği 2. Başkanlığı’na kadar yükseldim, Avrupa Birliği Uyum Süreci Müktesebat çalışmalarında ülkemi temsil ettim ama hayatımın projesi Fenerbahçe Üniversitesi kuruluş projesidir. Bu 9 yıllık süreçte ben de hiç pes etmedim. Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmadım. YÖK’le olan ilişkilerde sıcak bir diyalog kurdum. Bu süreçte kendimi adeta bu projeye kapattım. Yönetimsel teklifler geldi ama benim için Fenerbahçe Üniversitesi kuruluş süreci bir namus borcuydu. Tamamlanması gerekiyordu. Önce Başkanımıza sonra camiaya mahcup olmamam gerekiyordu. Buradaki görevim akademik projeksiyonun kurgulanmasıydı. Çok sağlıklı şekilde yapıldı. Akademik projeksiyonumuz hem YÖK Genel Kurulu’nda övgü almıştır hem de Fenerbahçeli akademisyenlerle yaptığımız iki çalıştayda itiraz gelmemiştir. Onaylarından geçmiştir.

SORU: Teşekkürler hocam… Dilerseniz birazda lifestyle, yaşam tarzınıza geçelim

SORU: Analitik misiniz yoksa sezgisel mi? 

YANIT: Bilim insanı olarak analitik ancak sezgilerime ve gözlemlerime de çok güvenirim.

SORU: Kafa patlatmak mı, kafa değiştirmek mi?

YANIT: Her zaman değişime inanır ve değişimi yönetmeyi severim.

SORU: Stratejik karalar vermek sizi nasıl etkiliyor?

YANIT: Bizim gibi kariyeri ve kişisel gelişimini alın teri ve emeği ile inşa edenlerin en önemli silahları verdikleri stratejik kararlar, aldıkları riskler ve gösterdikleri mücadeleleridir.

SORU: Şu anki yaşamız dışında başka türlü bir hayatı hiç düşündünüz mü?

YANIT: Fenerbahçesiz bir hayatı düşünemem; o nedenle şu anda çok mutluyum.

SORU: Sizin için ihanet ne anlam taşır?

YANIT: İyilik yaptığınız ya da değer verdiğiniz insanların sizi arkanızdan vurmasıdır. Yani hiçbir iyilik cezasız kalmaz durumudur.

SORU: Umutsuzluğa kapılır mısınız?

YANIT: Asla… Bir İspanyol atasözüne göre “Pes edenler kaybederler”

SORU: Mutsuz olduğunuzu düşündüğünüz zamanlarda ne yaparsınız?

YANIT: Aileme sığınırım. Babamın mezarına giderim. Çünkü onlar sizi hiç terk etmezler, huzur verirler ve sevgileri gerçektir.

SORU: Nelerden korkarsınız hocam?

YANIT: Vefasız ve maskeli insanlardan…

.SORU: Hatasız kul olmaz derler, hatalarınızı kabullenmede muktedirliğiniz ne sevidedir?

YANIT: Benim felsefem “çalışan ve üreten” insanların hata yapmaya daha yakın oldukları yönündedir. Çalışmayan ise sıfır hata yapar… Dolayısıyla hata yapmışsam kabullenmesini de bilirim.

SORU: Keşkeler Türk toplumunda adeta bir tradisyoneldir. Keşkeleriniz oldu mu?

YANIT:  .Keşkelerim tabii ki oldu ancak onları takıntı haline getirmem. Hep ileriye geleceğe bakarım.

SORU: Vazgeçilmezleriniz nelerdir?

YANIT: Vatan, Ailem, Fenerbahçem, bilim ve vicdandır.

SORU: Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk desem…

YANIT: Büyük lider, referans kaynağımız ve büyük bir müktesebattır; derim…

SORU: Mutlu bir evliliğin sırları…

YANIT: Sürekli uzlaşma.

SORU: Karakterinizi hangi renkle tanımlarsınız?

YANIT: Tabii ki Sarı ve Lacivert.

SORU: Kariyerinizde hiç rol model aldığınız yerli ya da yabancı biri oldu mu?

YANIT: Lord Prof. Kumar Bhattacharyya, Prof. Richard Hyman ve Prof. Dr. Metin Kutal.

SORU: Ne tür müzikler dinlersiniz? Yerli ya da yabancı olarak hangi şarkıcıları seversiniz.  

YANIT: Kulağıma hoş gelen her türlü müziği dinlerim. Caz dinlemeyi genelde tercih ederim ve 80 ve 90’lı yılların Türk müziği ve Türkülerimizi severim. Merhum Barış Manço ve Louis Daniel Armstrong…

SORU: Duygu olarak beslendiğiniz ülkeler, şehirler ya da semtler var mı?

YANIT: Ülkemiz sevdamız. İstanbul her zaman gözdemiz. Kadıköy yuvamız. Ve Kaz ağları huzurdur. Yurtdışında İngiltere, İtalya, ve İsviçre kendimi iyi hissettiğim lokasyonlardır.

SORU: Damak tadı ve lezzet zevkleriniz nasıl size hitap eden dünya mutfaklarından hangi yemek sever ve önerirsiniz?

YANIT: Yemek benim için çok seçici olduğum ve keyif aldığım sosyal bir alandır. Benim sıralamam, ilk sırada Türk mutfağı, sonra sırasıyla Çin, Hindistan ve İtalyan mutfağı gelmektedir.

SORU: Yaşamınız filme alınsa hangi türde olurdu?

YANIT: Biyografi olurdu hatta biraz açarsak hayata, mücadeleye ve gerçek yaşama ait türde olurdu.

SORU: Ve şimdide geçiyoruz Fenerbahçe’ye. Nasıl Fenerbahçeli oldunuz ve Fenerbahçeli olmak nasıl bir duygu?

YANIT: Doğuştan… Cemil Turan’ın bizim yaş grubunda çok etkisi vardır.

SORU: Fenerbahçe’nin maçlarını ne ölçüde takip edebiliyorsunuz?

YANIT: Hiç kaçırma. Hayatımı ona göre ayarlarım. Randevu vermem , misafir kabul etmem..

SORU: Fenerbahçe’nin galip gelmesi için özel bir toteminiz var mıdır?

YANIT:  Totemlere inanmam. Takım üzerinde ki inancımı da hiç kaybetmem.

SORU: Yenilgi ya da galibiyetler sonrası kendinizi nasıl hissediyorsunuz, nasıl bir ruh haliniz oluyor hocam?

YANIT: Fenerbahçe’yi şartlı sevmem. Yani kaybetse de, şampiyon olamasa da benim bağlılığım duygusaldır. Ve Fenerbahçe benim diğer ailemdir.

Bu keyifli söyleşimizin finalinde; dilerseniz Fenerbahçe camiasına, Büyük Başkanımız Sayın Aziz YILDIRIM beyefendiye ve taraftarlarımıza iletmek istediğiniz mesajlarınızı ve son sözlerinizi alarak röportajımızı sonlandıralım.

Çok özel, farklı ve özgün bir proje modeli olan Fenerbahçe Üniversite’nin kurulması ve bu süreçte verdiği mücadele için Sayın Başkanımıza müteşekkirim. Dünya’da bir ilk olan Fenerbahçe Spor Kulübü Üniversite projesinin en büyük mimarı olan Sayın Başkan gelecek nesillere ve Fenerbahçelilere bıraktığı bu eserin doğuş sürecinin dokuz yılık mücadelesine bizzat şahit oldum. Sayın Başkanımız Aziz Yıldırım beyefendiye sağlık, mutluluk ve başarı dolu güzel günler dilerim.

 

http://www.sedathayran.com/article/vip-konuklar/prof-dr–ali-riza-buyukuslu

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Dijital Kapitalizm

dijitalkapitalizmİnsanlık tarihi Kapitalist üretim süreçlerinin tarım – sanayi – hizmet – finans – ICT sektörleri arasındaki ekonomik ve toplumsal geçişlerine, Fordizm’den yalın üretime, yalın üretimden inovasyon ve dijital teknoloji tabanlı üretim modellerine, klasik liberal politikalardan Keynesyen makro-ekonomik politikalara ve sonrasında neo-liberal politikaların yükselişine tanıklık etmiştir.

Hiç kuşkusuz ki, kapitalizmin en önemli özelliği sık sık yaşadığı krizler ve bu krizlerden yine üretim faktörlerini yeniden örgütleyerek ve kendi dinamiklerini harekete geçirerek, çıkmasıdır. Bu bağlamda, ulus-devlet, küreselleşme, milliyetçi-ekonomi gibi ekonomik ve sosyal çıktılara yönelik bilimsel ve politik çözüm mecraları üzerinde mesafe almaya çalışan kapitalizm; bu sefer insanlık tarihinin ortaya koyduğu en yüksek yaratıcılık ve yetenek düzeylerinin neden olduğu baş döndürücü dijital bir dönüşüme şahit olmaktadır.

‘Dijital Kapitalizm’ dijital ekonomiyi, dijital teknoloji dönüşümünü,  inovasyon ve teknoloji tabanlı yeni sermaye birikim modelini, inovasyon ve dijital teknoloji tabanlı büyüme ve kalkınmayı,  sosyal inovasyonu, sosyal girişimciliği,  dijital iş ve emek gibi tüm yenilikçi kavramları içermekle birlikte, küresel iş gücü piyasaları açısından, esas itibariyle, pazar ekonomisinden inovasyon tabanlı dijital ekonomiye ve konvansiyonel sosyal politikadan sosyal inovasyona geçişi temsil etmektedir.

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

İnovasyon ve Girişimcilik – Kitap

inovasyon-ve-GirisimcilikYeni dünya düzeni inovasyon ve dijital teknoloji tabanlı yeni bir kalkınma ve gelişim modelini öngörmektedir. İnovasyona, ileri teknolojiye ve girişimciliğe dayalı bu dönüşüm, konvansiyonel üretim ilişkilerini derinden etkilemektedir. Yeni sermaye birikim modelinin adı “inovasyon”dur. İnovasyon kapitalizmine geçiş, insanlık tarihinin en kapsamlı ve en heyecan verici sosyal, kültürel, toplumsal ve ekonomik değişimini beraberinde getirmektedir. Kitlesel üretimden esnek üretime ve esnek üretimden kişiselleştirilebilen üretime geçiş internetin geniş kesimlerce kullanılmasıyla birlikte, bilim ve dijital teknoloji çağının, aynı zamanda bireyi özgürleştirici etkisini müjdelemektedir. Küresel rekabette avantaj sağlama stratejisi, artık ucuz işgücü kullanımına veya petrol gibi doğal zenginliklere değil, yeni ürün geliştirebilme kapasitesini ve girişimci potansiyelini içinde barındıran inovasyon ekonomisine ve yönetimine sahip olmayı gerektirmektedir. Bu kitap sadece inovasyon ve girişimciliği anlatmamakta, aynı zamanda okuyucuyu farklı bir sosyal inovasyon paradigması, düşünme açısı ve sosyal gelişim modeli ile tanıştırmaktadır. Geleceği bilim, inovasyon, girişimcilik ve teknoloji üretimi “gerçekçiliği” temelinde dizayn etmek ve global toplumsal dönüşüm sürecini anlamak isteyenlerin mutlaka okuması gereken bir kitaptır. İnovasyon ve girişimci toplum modelinin ortaya çıkardığı yaratıcı ekonominin, küresel sermayenin talep ettiği formatta yeni insan gücü yetiştirilmesinin ve işgücü piyasalarının yeniden örgütlenmesinin gündeme gelmesine neden olan bu yeni üretim ve tüketim tarzının herkesin yaşamını nasıl sarsabileceğini çarpıcı ve iddialı yazılardan oluşan bu kitapta bulabileceksiniz.

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Üniversitelerde yeni yönetici tipi (Sabah Gazetesi-Sait Gürsoy)

2007-2008’de KKTC Lefke Avrupa Üniversitesi’nin o zamanki rektörü ve aynı zamanda özellikle İngiliz ve Amerikan üniversiteleriyle iyi ilişkiler içinde olan değerli dostum Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu ile birlikte Türkiye-Kıbrıs arasında yükseköğretim köprüsü kurma ve “üniversiteler adası Kıbrıs” konsepti yaratma projesi kapsamında birlikte çalışıyorduk. Bir yandan,Anadolu’yu geziyor ve KKTC’ye öğrenci getirmeye uğraşıyorduk. Diğer yandan da Türk kamuoyuna, üniversitelerin küreselleşmesi gerektiğini, öğrencilerin küresel işgücü piyasalarında da istihdamını sağlayacak formatta donatılması gerektiğini anlatıyorduk.
Tüm bunları gerçekleştirmek için de girişimci üniversite ve CEO rektör modeline geçilmesi gerektiğini söylüyorduk. Türkiye ilk kez bunları bizden duyuyordu. Bu çabalarımız o dönemde anavatan ve yavru vatanda meyvelerini vermiş, Türkiye’den Kıbrıs’a giden öğrenci sayısında patlama yaşanmıştı. Türkiye şimdi ağızlarda sakız olan ‘Dünya Üniversitesi’ kavramıyla yine o dönemlerde yaptığımız TV programlarıyla tanışmıştı.

CEO rektör
Şimdi
memnuniyetle duyuyoruz ki eski YÖK Başkanımız döneminde birçok konuda başlayan değişim, yeni YÖK Başkanımızla birlikte devam edecek ve nihayet ‘Rektörlük müessesesi’ de CEO rektör modeli dahil tartışmaya açılacak. Rektörlerin tıpkı bir şirket CEO’su gibi çalışacağı bu modelde rektörün akademisyen ya da profesör olmasına gerek duyulmuyor. Rektörün akademik ve idari işlerden çok, üniversitenin vizyonu, kurumsal temsili, üniversiteye kaynak sağlanması, üniversite-sanayi işbirliğine, proje bazlı küresel ilişkilere odaklanması ve özetle üniversitesine para kazandırması veya gelir getirici faaliyetleri tasarlaması öngörülüyor. Bunları somutlaştıracak en iyi örnek geçtiğimiz yıllarda Harvard Üniversitesi’nde yaşandı. Bundan birkaç yıl önce üniversitesine yeterince kaynak sağlayamadığı gerekçesi ile rektör işten çıkartıldı. Kısacası, bu modele geçilmesi halinde ülkemizde, devlet üniversitelerinde kamu lüksüne alışmış ve hatta vakıf üniversitelerinde “parayı mütevelli bulsun” yaklaşımındaki gelenekçi rektör tipi sarsılacak. Tüm dünyada finansal olarak ayakta kalma mücadelesi veren üniversitelerin daha fazla proje bazlı çalışan girişimci üniversite modeline döndüğü bu dönemde üniversitelerdeki değişimi, yükseköğretimdeki ticaretleşmeyi yani akademik kapitalizmi ve yükseköğretimdeki küreselleşmeyi yönetecek CEO rektörlere ihtiyaç duyulacak.

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın